Çağan Irmak son filmi Dedemin
İnsanları’nda göçü, Ege’yi, kendi çocukluğunu, ailesini, en çok da dedesini
anlatıyor. Belli ki Irmak dedesini çok seviyor, Ege’de geçen çocukluğunu
özlüyor. Konu kendi yaşamından beslenince, zaten filmlerinde duygusallığın
dozunu ayarlamada zorlanan yönetmen ipin ucunu iyice kaçırıyor. Bununla
birlikte yine bilindik Çağan Irmak tuzaklarına düşüyor: Karakterleri
siyah-beyaz gösterme çabasından karikatürize olmuş tipler, mesaj vermeye
çalışırken göze sokmalar, ağlatma kaygısıyla inandırıcılıktan uzak zorlama
trajediler gibi.
Dedemin İnsanları’nı bir film
bütünlüğü içinde bir film olarak değil de görüntüleriyle, kişileriyle, mekânlarıyla
bana çocukluğumu hatırlattığı için çok sevdim. Dedelerle, anneannelerle
geçirilen yazları, bahçede yenen kalabalık yemekleri, dut ağacındaki ağaç
evimizi, tulumbadan çektiğimiz buz gibi suyla yüzümüzü yıkamayı, teklifsiz
komşulukları, dedenin arabasına binip bir yerle gitmeyi, Ege şivesini ve Ege
argosunu, siyah okul önlüklerini, sokaklarda oynamayı ve rahatça dolaşmayı,
okula yürüyerek gitmeyi, mahalle esnafını, kalabalıkları, güveni,
manifaturacıdan kumaş kestirmeyi, şişeye kolonya doldurtmayı, eski minibüsleri,
uzun yaz öğleden sonralarını, yaza denk gelen Ramazanları, başka hiçbir şeyle
değil ama sadece sonsuz sevgiyle şımartılışımızı, biten çocukluğumuzu,
masumiyetimizi ve kaybettiklerimizi hatırladım.
Egede bir şehirde ya da kasabada
büyümüş olanlar Ege’deki çocukluklarını, çocukluklarının Egesi’ni gördü filmde.
Dedeleri ve nineleri Ege’nin öbür yakasından gelmiş olanlar ise onların doğup
sonra terk etmek zorunda kaldıkları topraklara gidip izlerini sürmek istedi.
Mayıs 2012